29 Kasım 2010 Pazartesi
Ali Sami Yen Stadı.. Hayatımın tam ortası.. Tam ortası, evet. Kombinem yok, İstanbul'da yaşamıyorum, gittiğim maç sayısı bir elin parmağı kadar ama bütün bunlar Ali Sami Yen'in hayatımın tam ortası olduğu gerçeğini değiştirmiyor. İşte bu yüzden, belki de takımdan ümidi çoktan kesmişken, dün, Beşiktaş maçı için oradaydık. Çok büyük bir ihtimalle bir daha asla Ali Sami Yen'de maç izleyemeyeceğim. Böyle bir vedadansa hiç gitmemiş olmayı tercih eder miydim? Bilmiyorum. Dün heyecan içinde yola çıkarken hayatımın tam ortasından gözyaşlarıyla dönebileceğim aklımın ucundan bile geçmiyordu. Pas yapmaktan aciz, koşmayan ama ısrarla ilk 11'de olan bu kadar futbolcu varken bile son derbi hatırına çok daha mutlu ayrılacağımızı düşünüyordum. Olmadı. Sezon başında "Rijkaard yüzünden puan alamıyoruz yeaa" diyenler artık susmayı öğrenmiştir heralde. Yönetimin takıma yaptıklarını düşmanımız gelse yapamazdı sanırım. Daha 6-7 ay önce herkese karşı gözüm kapalı savunabileceğim Adnan Polat'a olan nefretim, Adnan Sezgin'e beslediğim daimi nefretten daha büyük. O kırılan, atılan koltuklar, tribünlerin tamamından yükselen istifa sesleri için çok geç kalındı. Çok. Gerçi bütün bunlar daha önce olsa sonuç değişir miydi? Sanmıyorum. Sezon başından beri tehlike bangır bangır "geliyorum" diyorken yüz milyon kere "radikal karar alıyoruz" diyip de takımın başındaki belki de en suçsuz adamı göndermek, takıma en çok faydalı olabilecek adamlardan birini kadro dışı bırakmak ve hala kalıcı çözüm arayıp istifa etmemek nasıl bir mantığın ürünü, aklım gerçekten almıyor. Dün , 2. golden sonra ağlıyorken, hem maçı hem sezonu kafamda çoktan bitirmişken takımda en sevdiğim adamın golünü göremedim, sevinemedim bile. Bu hale geldik işte.
Hagi. I Love you. hem de sonuna kadar. Dün beni ağlatan ikinci olay da Hagi'nin "Taraftar üzgün, biz üzgün.. Bu isin icinde biz variz. Bu isi degistiricez." cümlesi oldu. Hagi'nin gelmesini istemiyor olmamın en büyük sebebi yönetimin bu yaptıklarına kurban gidecek ilk isimlerden biri olabileceği düşüncesiydi. Gidişat korktuğum yere doğru ilerliyor diye ödüm kopuyor. Onun üzülmesini kırılmasını kaldıramaz bu yürek. Yine de, neden İnsua değil de Ali Turan? ya da neden Servet Çetin? Her maç sonunda Insua'nın "oynamadım, takım kötüydü çok üzgünüm" temalı tweet'lerini gördükçe ben kahroluyorum. Hiç bir iş yapmayanlar banko ilk 11'deyken doğru düzgün şans verilmeden kenarda harcanması çok üzüyor. Karışık oldu. Ama her şey karışık. Takımın içinde bulunduğu durum, puan tablosundaki yeri, ileride ne olacağı... Geçen gün bir arkadaşımla takım hakkında konuşurken aynı anda dinlediğim radyoda başlamıştı Yonca Lodi "düştüysek kalkarız, daha ölmedik ya..." diye. Ölmedik daha. Henüz ölmedik.