Trabzonspor:1-0:Galatasaray

22 Mart 2010 Pazartesi




Niyetim bu yazıyı bu sabah yayınlayabilmekti ama, uyanır uyanmaz evden çıkmak zorunda kalışım yazının şu saate kalmasına sebep oldu malesef.

Aslında genel olarak kötü maçtı demek haksızlık olur bu maç için, ama sonuçta 3 puanı kaybeden taraf Galatasaray olunca pek manası da kalmıyor maç boyunca bir türlü gol olmayan pozisyonların ve sahadaki hırslı oyunun. Hep diyorum, yine de derim ; Frank Rijkaard'a güvenim sonsuz. Ama artık Elano da 90'ı görsün yahu. Oyuncu değiştirme tabelasındaki 9 numarayı gördüğümde benim içim cız ediyor buradan, Elano'nun ruh halini düşünemiyorum. Arda'nın yokluğunun etkisiyle bu maç Elano da etkisiz oynadı, ama ama sahada 90 dakika boyunca saçbaş yolduran bir Barış Özbek varken, Elano'nun her maçın son 20 küsür dakikasında oyundan çıkıyor oluşunu anlayabilmek zor.

Gittikçe daha iyi oynamaya başlayan Gio bu maçta da oldukça etkiliydi. Defansta Servet yerine Emre'nin oynayacak olması doğru bir seçimdi. Goldeki büyük hatasını dışarıda tutarsak Emre'nin bu kadar kendine güvenerek oynaması da olumluydu. Trabzonspor'un Galatasaray kalesine akın akın geldiği anlarda da kurtarıcı Emre oldu zaten. Kendine olan bu güveninde Lucas Neill gibi bir tecrübenin yanında oynuyor oluşunun etkisi de oldukça fazla. Emre'nin Colman'a kale önünde kaptırdığı top gol olmasa maçın sonucu farklı mı olurdu, bilmiyorum. Zira 90 dakika boyunca hem Galatasaray'ın hem de Trabzonspor'un kaçırdığı gol pozisyonu sayısı oldukça fazlaydı. Trabzonspor demişken, genç kaleci Onur Recep Kıvrak'a da hakkını teslim etmek lazım. Yaptığı kurtarışlarla maçın kaderini belirleyen oydu.

Haftaiçindeki antremanda sakatlanan Arda'nın oynamıyor oluşu daha maç başında moralleri bozmuştu. Maç içinde de yokluğu fazlasıyla hissedildi. Maç içinde Gio, Jo ve sonradan oyuna giren Baros'un çabaları da Trabzonspor kalecisinin fazlasıyla formda oluşu yüzünden kaleyi bulamayınca maç 1-0 sonuçlandı.


Bu sezon Galatasaray takımı'nın sakatlıklar haricindeki en büyük kabusu deplasmanlar oldu desem yalan olmaz herhalde. Ligin ilk sıradaki takımlarının hiç birini deplasmanda yenemiyor oluşu, hatta sezon başından beri yenilgilerin tümünü deplasmanda almış oluşu durumun vahametini gözler önüne seriyor. Ali Sami Yen'de gayet iyi oynayarak farklı galibiyetler kazanan bir takım, bir hafta sonra deplasmandaki X şehrinde nasıl böyle olabiliyor, bunu aklım almıyor. "Şampiyonluk bitti geçmiş olsun" diyenlerden değilim elbette ama, sezon sonunda hayal ettiğimiz yerde olabilmek için deplasman fobisini yenmek yapılacak ilk hamlelerden biri olmak zorunda. Eskişehir ve Trabzon deplasmanlarında kaybedilen 6 puan ligdeki zirve yarışını da oldukça karmaşık bir hale getirdi. Bu düğümün çözülmesine daha haftalar olsa da orta sahadaki sorun çözülmediği sürece Galatasaray'ın işinin çok da kolay olmadığı bir gerçek.

2 yorum:

biraz dikkat dedi ki...

baros girerken elano yerine barış çıksaydı hükmen 3-0 kaybederdik. bir de bu açıdan bakmak lazım. değil mi yeğen?

Gözde dedi ki...

Yalnızca bu maçtan bahsetmiyorum ben, Elano'nun 90'ı göremeden çıktığı maçların sayısı 90 dakika oynadıklarından çok daha fazladır muhtemelen. Barış'ın da hiç birşey yapmadan 90ı tamamladığı ilk maç değildi bu. Yoksa tabi ki de farkındayım eğer Baros yerine bir Türk futbolcu çıksaydı yabancı sınırının geçilmiş olacağının.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP