open your heart, i'm coming home.
28 Kasım 2009 Cumartesi
- Rijkaard'ın baba olduğunu şu an itibariyle öğrenmiş bulunmaktayım.Kendisini tebrik ediyorum buradan.Birde,eşinin yanına gitti diye Galatasaray'ı bıraktığını düşünebilen Türk medyasının hayal gücünü.
- Ama benim asıl kızdığım bazı taraftarların tutumu.Rijkaard geldiği zaman söylenenler dün gibi aklımda.Herkes total futbol uzmanı olmuş,çok gol atıp çok gol yiyebileceğimizi,sabırlı olmamız gerektiğini söylüyordu.Şimdi ne oldu.İçinize hıncal mı kaçtı.
- 27 ocakta Galatasaray'ın ankarada olacağı haberini almamla beraber sevinememem.O havada maça yollanmayacağımı bilmem.Ankaragücü maçlarının bana ebediyen yasaklanması.Seni sevmem için tek bir neden yok ankara.
- Takımı yenilince üzülen,ama ona daha çok bağlanan insanları çok ayrı seviyorum.
- Dünyada iki profesör vardır,biri Tobin Bell diğeri Hagi diyebilen arkadaşlara sahibim.
- Hagi demişken,ankaragücü söylentilerini duyunca Gözdeyle çok mutlu olmuştuk.Gerçekleşmediği için üzülmedim ama.Belki bir gün,bi yerde,bi şekilde..
- Hasan Şaş'ın yokluğunu çok hissediyorum.Ama benim gibi düşünenlerin sayısı çok azmış gibi geliyor.
- Bence kişinin büyüdüğünü en net anladığı an,çocukluğunda kahraman ilan ettiği herkesin çok uzaklarda olduğu gerçeğidir.
-başlık,çok sevdiğim bir şarkıdan alıntıdır.tamamen alakasızdır..başlık bulmak,resim bulmak,konu bulmak derken bu blog işi ciddi zormuş,arada bir uğrasam da fark ettim bunu.Gözde,ben döndüm.Yokluğumu aratmamışsın,öperim seni buradan.
Read more...Adım Adım Dibe Doğru..
Yazıya başlamadan önce alttaki yazıma baktım da şöyle bir.. İyi bayramlar yazmışım, altına da birsürü dilek.. Şimdi düşünüyorum da, bayram mı? Bayram mı kaldı Bursaspor maçından sonra.. Ankara'da geçirmiyorum ben bu bayramı, memleketim Mersin'deyim, dolayısıyla maçı seyredip seyretmeyeceğim bile son dakikaya kadar belli değildi. Kuzenimle son anda çıkıp izlemeye karar verdik maçı. Seyrettiğim yer de fondan spiker sesleri yerine canlı müzik sesleri gelen, sadece sesi kapalı maç görüntülerini izleyebildiğim inanılmaz gürültülü bir cafeydi. Dolayısıyla bir kere baştan konsantre olamayarak izlemeye başladım ben bu maçı. Ne doğru düzgün bir pozisyon görebildim, ne başka birşey.. Maçın bu kadar kötü geçmesindeki, hatta en baştan kötü başlamasındaki sorun benim maça bir türlü konsantre olamayışımda sanıyordum, ama sahada oynayan Galatasaray'dı maça konsantre olamayan.. Keita-Nonda ikilisinden en azından beraberlik golünü beklerken, Keita-Nonda değişikliğini görünce de maçın Bursaspor üstünlüğüyle biteceğinden neredeyse emin oldum zaten. Sahi pozisyon dedim de demin, Galatasaray adına izlenecek pozisyon mu vardı ki? Sahada izlediğim takım; takımım, gerçek Galatasaray mıydı, 11 futbolcunun 11i birden nasıl bu kadar kötü oynamayı başardı ki 90 dakika boyunca..
Uzun uzun yazacak ne zamanım var, ne de yazma isteğim. Fotoğraf arayacak halim bile yok, hatta başlık bulasım da yok, böyle de üşengecim işte. İleride, mesela sezon sonunda, "böyle kötü maçlar geçirmiştik üstüste, bildiğin dibe vurmuştuk, ama toparlanıp iyi oynamaya, galibiyetler almaya başladık ve şampiyonluğu kazandık." diyebilmek için karalıyorum bu satırları. Yoksa fazla mı iyimser oldu ne bu son cümle? Neyse, dönünce daha ayrıntılı bir yazı daha yazarım elbet.
Ha bi de, Milan Baros'u çok özledim ben..
İyi Bayramlar
27 Kasım 2009 Cuma
Sarının ateşi, kırmızının cesareti, morun asaleti içinize dolsun. Bu bayram dua edin Elano vursun, Arda vursun, Kewell vursun gol olsun, Cimbom kupaya doysun, Aslantepemiz bir an önce son bulsun,Kurban bayramınız da kutlu olsun!
Foto buradan.
Yazıyı da ben yazmadım, facebook'tan (ç)aldım.
Ceyda'ya özel dipnot: Neredesin sen yaa? "Yarın görüşelim" diye çevrimdışı ileti atmanın üstünden 5 gün geçti, korkuyorum ama artık Ceydaa! Bu yazıyı görür görmez ara, mesaj at, yorum yaz, bişi yap ve gel, ardından da hiç gitme kızım. Özledim ben seni!
Manchester United'ın Kaderi
26 Kasım 2009 Perşembe
Daha önce de yazmıştım buraya, babam Beşiktaşlıdır diye. Bu gece onun gecesi, ondan mutlusu yok şu anda bizim evde. Uzun zamandır bir maç sonrasına onu bu kadar mutlu görmemiştim, hatta maç bitince zıplarken koluyla avizeyi kırıyordu neredeyse, ucuz atlattık!
ManU'nun da Türk takımlarına karşı oynarken kaderi bu heralde, buna karar verdim ben maçtan sonra. Güzel maçtı gerçekten, gol de çok güzeldi, taraftarsa mükemmeldi. Beşiktaşlı futbolculara helal olsun, Beşiktaş taraftarını da tebrik ederim.
Ayrıca Ertem Şener, bi daha maç anlatma ya. N'olur!
İyileşmiş İşte
23 Kasım 2009 Pazartesi
Öksürüp, ardından giydiği kazakla yüzünü kapatarak
griple dalgasını bile geçiyor :)
beklenenden de çabuk iyileştin tamam,
ama bu virüs şakaya gelmez!
:)
Olmaması Gereken..
Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan bellidir derler ya hani, bu maçı tek bir cümleyle anlatmam gerekirse aynen bu söz öbeğini kullanırım sanıyorum ki.
İlk yarıya baskılı başlayan taraf Manisaspor'du. İlk 15 dakikadan sonra oyunun kontrolünü eline alan Galatasaray Daddy Cool'un klas golüyle 1-0 öne geçti. O'nun gol attığı maçlar ayrı bir güzel, ayrı bir anlam kazanıyor. Keşke 3 puanı alsaydık da şimdi hem Kewell'ın gol attığı bir maçta galibiyet kazanmayı hem de liderliği hem kutluyor olsaydık ya, neyse.. Maça dönersem, ikinci yarıdaki adeta uyutan futbol, kaçan gol pozisyonlarıyla bir türlü golün gelmemesi, 1-0 önde olmasına rağmen oyunun Galatasaray tarafında değil de ortada olmasının ardından beklenen son gerçekleşti ve Manisaspor Simpson'ın golüyle beraberliği yakaladı. Fenerbahçenin puan kaybettiği bir haftada puan kazanmamız da mucize olurdu zaten! Yapılan hatalar, başta Ayhan,Topal ve Hakan Balta olmak üzere takımın büyük bir çoğunluğunun maç boyunca vasatı geçemeyen bir performans sergilemesi ve Leo'nun yenilen goldeki hatası da Manisa'ya 1 puanı kazandırdı .
Attığımız 1 golle bile lider olabilecekken, puan kaybedince liderlik de sonraki haftalara kalmış oldu. Evet, daha 13. hafta, henüz hiç birşey belli değil, ama Bursaspor ve Beşiktaş'la olan puan farkı da gitgide azalıyor. Rijkaard'a güvenimin sonsuz olduğunu kaç kere yazdım burada hatırlamıyorum, ama yine yeniden yazıyorum. O Galatasaray'ımın başına geldiğinden beri eskisi kadar panik durumda değilim alınan beraberliklerde, hatta mağlubiyetlerde bile. Haftaya da Bursa'yı yeneriz diye umuyorum. Yenmemiz de lazım zaten, başka seçenek yok.
Arda'yı yeniden sağlıklı bir şekilde görmek güzeldi, haftaiçi gelen H1N1 haberiyle oldukça korkutmuş da olsa çabuk toparlandı Kaptan. Haftaya Bursaspor deplasmanında 10'a ihtiyacımız olacak. Elano, Arda'nın ve Keita'nın yedekte başladığı maçta yine beklenen "patlama"yı yapamadı ve oyunda kaldığı süre zarfında, özellikle yaptığı pas hatalarıyla o da vasatı aşamadı. Takımla sezon başı kampını yapmamış olduğu için kolay adapte olamama durumlarını aşması gerekiyor artık sanırım. Umarım haftaya sezon başından beri görmek istediğimiz Elano'yu görürüz. Maçın en iyi isimleriyse Kewell ve Sabri'ydi. Sabri artık yükselen formunu istikrara dönüştürmüş durumda. İkinci yarıda Kewell'ın yüzde 99 gol olabilecek pozisyonu veya Linderoth'un pozisyonu golle sonuçlansaydı şu anda buraya çok daha iyimser bir yazı yazmış olabilirdim. Umarım Frank Rijkaard ve ekibi kaybedilen 2 puandan gereken dersleri çıkarıp Bursaspor maçına ona göre hazırlanır diyerek de noktayı koyayım.
Think, aim, then shoot
21 Kasım 2009 Cumartesi
Harry Kewell'ın reklamlarında oynadığı Aussie bir içecek firmasının web sitesindeki oyunun linkini keşfettim kısa bir süre önce burada; içecek kutusuyla çöp bidonunun içine gol atmaya çalışmaca. (çok düşük bi' cümle oldu , ama oyunun ana fikri bu)
Aslında o kadar ahım şahım bir oyun değil, ama oyundan daha güzel olan, hatta bu kadar oynanılır kılan en önemli faktör, oynarken ekranın sağ alt köşesinden çıkan, attığınız ya da atamadığınız gollere yorum yapan Kewell. Bayıldığım, bittiğim, hayran olduğum Aussie aksanıyla sürekli birşeyler söylüyor, hatta yazının başlığı da onun söylediklerinden biri :) Sırf sanki karşınızda Kewell varmış da bizzat sizinle konuşuyormuş gibi hissetmek için bile oynamaya değer.
Oyunu oynamak, Kewell'ın muhteşem Aussie aksanıyla söylediklerini izlemek/dinlemek için, tık
Yuh..
18 Kasım 2009 Çarşamba
Ne uğursuz bi' gün bu böyle. Arda'nın hastalığı, Işıl'ın sakatlığı derken Galatasaray kelimesiyle aynı cümlede bile anılmaması gereken bir rezalet çıktı ortaya.. Söylenecek pek birşey yok aslında, yapılmış olan kural ihlali ve bunun nasıl bir rezalete yol açtığı ortada. Kulüp gereken şekilde cezasını verecektir diye düşünürken görevinden alınacak ilk isimlerden biri olması gereken Ahmet Dedehayır kovulmuyor ve istifa etmek bir yana, konu ile ilgili açıklama yapan Mehmet Helvacı'nın yanında durmuş sırıtıyor bir de. Şaka gibi! En kısa zamanda onun da istifa ettiği veya görevinden alındığı haberi gelir umarım, gelmelidir. Cemal Nalga'ya da ceza verilmedi kulüp tarafından yanılmıyorsam ama onun cezası belli zaten; ömür boyu men. Takıma verilecek ihraç cezası da ağır falan değil, zira bu yapılan sahtekarlığın cezası düpedüz ligden düşürülmedir. Bize; Galatasaray'a, bu utanç dolu günü yaşatanlara, böyle bir skandalın yaşanmasına göz yumanlaraysa ne desem az gelir, yazık.
Read more...Geçmiş Olsun Kaptan
Bir-iki gün önce idman raporunda grip olduğunu ilk okuduğumda aklımdan geçmişti domuz gribi olabileceği ihtimali, her ne kadar etrafımızdaki griplerin hepsi domuz gribi, normal grip daha çok öldürüyor da kimse bilmiyor dense de, insan çok sevdiğine konduramaz ya böyle bir şeyi, ben konduramamıştım bir türlü Kaptan'a. Az önce GSTV karşısında uyuklarken duyduğum haberle başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Önce inanamadım ama resmi site de doğrulamış haberi ne yazık ki, Arda'da Domuz gribi virüsü saptanmış. Çok geçmiş olsun, en kısa zamanda şu lanet virüsü altedip sahalara geri dön Kaptan.
"Sanmasın virüsler seni yalnız,biz buralardayız"
GS Bonus
Karttan daha çok reklamları merak ediyordum, hatta dün sırf lansmanı canlı canlı izleyebileyim, reklamları bir an evvel görebileyim diye dersim 14:30'da başlıyor olmasına rağmen sabahın 10:00'da uyanıp televizyon karşısına geçtim. Uzun zamandır izlediğim en eğlenceli, 3 tane birbirinden güzel reklam filmi çekilmiş GS Bonus için. Servet'in Gökhan Zan'a " buyur canım" demesi, "aldım zateen" derkenki yüz ifadesi, Leo Franco'nun "ssttt enre" si, Nonda ve Keita'nın replikleri.. hepsi birbirinden harika olmuş. Ve, tabii ki sondaki danslar! Fon müziğiyle inanılmaz güzel uyum sağlamış futbolcuların dansları. Dünden beridir izleyip izleyip gülüyorum. Şimdiye kadar çekilmiş Bonus Card reklamlarının genelini çok severdim zaten, bu sefer işin içinde sarı-kırmızı da olunca ayrı bir güzellik katmış reklama.
Kart tasarımlarından da siyah olanı çok beğendim. Çok asil görünüyor, cüzdanımdaki yerini almasını sabırsızlıkla bekliyorum. Öğrenci halimle nasıl kredi kartı alacağım onu da bilmiyorum, ama ek kart olarak çıkarılabiliniyordur herhalde. Gerçi Beşiktaşlı babama "bana Gsbonus kartı al" da diyemem ama annem bana bi' güzellik yapar diye umuyorum.
3 reklamın birleştirilmiş halinin videosunu buldum. İşte o da burada;
Potada Derbi
15 Kasım 2009 Pazar
Sahaya inen taraftarları asla haklı bulmam, bulmuyorum da. Evet, sakin olmaları gerekiyordu, yaptıkları büyük yanlıştı. Ama içinde binlerce Galatasaray'lı olan tribüne, Fenerbahçeli bir bayan tarafından, yapılmaması gereken terbiyesizce bir hareket yapılıyorsa, o taraftarın içinde olay çıkınca sahaya insek de basketbolculara saldırsak mantığı taşıyanların olabileceği ihtimalinin de göz önünde bulundurulması gerekiyor. Maalesef en az bir 3-4 maç ceza gelir heralde bunca olan bitenden sonra.
Yiğit Şardan'ın da, Fenerbahçe basketbol sorumlusunun da yaptığı açıklamalar yanlıştı bana göre. Ne olayların efes maçının yanında bir hiç olduğunu söylemek, ne de bu tür olayların zaten hiç yaşanmamış oluşunu, hayatlarında ilk kez gördüklerini (?!) iddia etmek anlamsız.
Bazıları da hayvan sürüsü falan yazmış malum sitelerinde,tribüne hareket çekenler de insan oluyor sanırım,biraz özeleşti.. ya ben lan neyse bişey demiyorum.
Neyse,
Sonuç olarak yine olayların maçın önüne geçtiği bir derbi oldu. Basketbolu çok severim ama tekniğinden taktiğinden uzun uzun yazacak kadar anlamadığımı düşünüyorum, dolayısıyla maç öncesinde de eğer yenersek "oley yendik" yenilirsek de " tüh, olmadı " konulu birkaç cümle yazmayı planlıyordum, yukarıdaki yazdıklarım biraz ekstradan çıktı.
Son zamanlarda izlediğim en heyecanlı maçlardan biriydi, tribünde olan onca olaya, maçın defalarca uzamasına rağmen soğukkanlılığını koruyan, konsantrasyonlarından hiçbir şey kaybetmeyerek, son saniyeye kadar mücadele eden ve bize bu galibiyeti armağan eden basketbolcularımıza binlerce kez teşekkürler.
alakasız not: ayrı yazı yazamayacak kadar yorgunum ve çok uykum var, o yüzden buraya yazıyorum, Nefes mükemmel bir film, gidin görün izleyin izletin.
Biz de kendi bakış açımızdan Galatasaray'ı, futbolu anlatmak için orada olacağız,
çok yakında!
Read more...
Coming Soon
13 Kasım 2009 Cuma
Çekimler ha başladı ha başlayacak, bitti mi hadi fragmanı bekleyelim, fragman çıktı ama daha Kasım'a çok var.. derken resmen haftaya bugün vizyonda Yeni Ay, yani New Moon.
Hatta son anda bir terslik çıkmazsa haftaya bugün bu saatlerde New Moon'u izlemiş biri olacağım, oley!
Twilight gibi olağanüstü bir kitabın, hatta hayatımda şimdiye kadar okuduğum en güzel ikinci serinin kitabının,(birincisi mi; tabii ki de Harry Potter) büyük umutlarla beklenen filminin Edward Cullen faktörü haricinde büyük ölçüde fos çıkması bir hayli hayal kırıklığına uğratmıştı beni ve hatta önce kitabı okuyup, sonrasında filmi izleyen neredeyse herkesi. Bu sefer aynı hayal kırıklığına uğramayacağımı düşünüyorum. Fragmanlar da bu düşüncemi kuvvetlendiriyor, zira ilk fragmanı gördüğüm günden beri geri sayımdayım. Hatta bugün hayatımda ilk defa bir film için bir hafta öncesinden bilet alacağım, şimdiden 20 Kasım günü 11:00 seansı için yerimi garantiye alayım.
Bu sefer baya hüzünlü bir film olacak, hatta bol bol ağlatacak diyorlar. Ben sulugözüm zaten kesin ağlarım da, şimdiye kadar çıkan fragmanlarından da filmin ağlatma ihtimalinin oldukça fazla olduğu belli oluyor..Kitaptaki kadar hüzünlü olacak sanırım ayrılık sahneleri, Bella'nın Edward ardından çöküşü.. Kitabı okurken de Bella ve Edward ayrıldıktan sonra Bella'nın boş sayfalarında baya bir ağlamıştım hatta. Volturilerin sahnelerini de oldukça merak ediyorum. Umarım efektler bu sefer başarılıdır da kitabı okurken gözümde canlandırdığım kadar mükemmel olur sahneler.
Filmin yaklaşmasıyla beraber soundtrack albümüyle, geçen sene Twilight için de yapılmış olan official illustrated movie companionun New Moon versiyonu da raflardaki yerini aldı. Soundtracki Twilight'ınkine oranla daha çok sevdim ben ama şarkıları sahnelerin içinde de görmek lazım tabi. İllustrated booku D&R'larda görüyorum sürekli, almaya niyetliydim baya ama filmden önce alıp ayrıntılı incelemek istemediğim için şöyle bir göz gezdirdim sadece , filmden sonra kitabı da alıp teker teker her sayfasını ezberlerim artık.
Bu arada, kılım ben bu afişe. afişe değil Jacob'a kılım aslında! Bella niye sarılıyor yahu ona, mis gibi Edward varken? Bu afiş ilk çıktığında filmin Jacob yoğunluklu olma ihtimalini düşünerek filme gitmeme kararı bile almıştık aslında ben ve 2 arkadaşım, ama fragmanlar çıkmaya başladıktan sonra dayanamadık, fikrimiz tamamiyle değişti. Şimdi 20 Kasım'daki ilk seansı beklemek bile zor geliyor. Edward'la Bella'nın olduğu afişler de vardı sanırım ama üşendim aramaya şimdi.
ps: Ceydaaa, bitsin sınavların yaptır internetini gel artık lan olm!çoook özledim ben seni.
Ders arası
9 Kasım 2009 Pazartesi
Perşembe günü Humanities, Cuma günü Communication Studies sınavlarım var. İkisi de birbirinden zor, okumam gereken yüzlerce sayfa, özet çıkarmam gereken 3 tane birbirinden sıkıcı kitap, flash mx'de hazırlamam gereken onlarca animasyon var. 12:30dan 15:30'a kadarki boşluğum da ders çalışmak için birebirken ben ne mi yapıyorum?
Youtube'da Galatasaray videoları izliyorum.
Akşam çalışacağım ama, valla bak. Tabi Ezel'den sonra. Fragmanı bile çok güzel ama ya, kaçıramam bu bölümü, yarınki ders de iptal hem sabaha kadar bile çalışabilirim. (bkz: blogda vicdanıyla hesaplaşmak)
Neyse dağılmasın konu, az önce de bunu buldum. Maçı izlerken farkedememiştim, kim yakaladıysa helal olsun, sağolsun.
13-14.saniyelere dikkat!
F*ing Hell diyişine kurban! Ettiğin küfüre bile hayran oluyoruz ya Harry, nasıl bişeysin sen? Haklı ayrıca, tam f*ing hell'lik bi goldü!:)
Oh be!
8 Kasım 2009 Pazar
Evde izlediğim maçların büyük bir çoğunluğunu babamla izlerim ben. Beşiktaşlıdır kendisi. Bu yüzden birbirimizle atışarak, hatta yer yer kavga ederek izleriz genelde maçları. Bu akşamki maçı da 90 dakikalığına Diyarbakırspor taraftarı olmuş bir babayla izlemek zorunda kaldığım için maç içinde yaşanan stresli anların haricinde ekstra bir stres daha yaşadım. Maç bittiğinde 10 kişi kaldıktan sonra gol yiyeceğimize kesin gözüyle bakan babamın yüzündeki ifadeyse paha biçilmezdi ve yaşadığım bütün o gerginliğe değerdi. O yüzden "oh be!" koydum yazının başlığını.
Maça kötü başlayan taraf Galatasaray'dı, gol yemeden açılacağımızdan da pek emin değildim, o yüzden golü yediğimizde bir yandan üzülürken bir yandan da şimdi her zamanki Galatasaray gibi oynamaya başlayacak takım diye geçiriyordum içimden. Haklı da çıktım ve önce oyunu domine etti, ardından da Sabri'nin golüyle beraberliği yakaladı Galatasaray.
Sabri demişken, geçtiğimiz senelerde Sabri'yi savunan arkadaşlarımla çok kavga ederdim bu yaşından sonra ondan hiçbirşey olmaz artık diye, olabiliyormuş demek ki. Her maç beni yanıltmaya devam ediyor, hep de devam eder umarım.
Rijkaard takımın başına geçtiğinden bu yana etrafımdaki pek çok kişi gibi ben de sonsuz güveniyorum ona, yaptığı her oyuncu değişikliğinde, verdiği her kararda "Rijkaard yapmıştır vardır bir bildiği" diyorum hep. Barış Özbek sarı kartı gördükten sonra maç içindeki gergin halleri devam ettiğinde de "muhtemelen ikinci yarı veya ikinci yarının başlarında oyundan alınır" diyordum, çünkü ikinci yarıda kırmızı kartı yiyeceğinden adım gibi emindim. Bu yüzden kırmızı kartı yediğinde Rijkaard'ın neden daha önceden Barış'ı oyundan almadığını merak ediyordum, hatta anlam veremiyordum ki açıklama kendisinden geldi maç sonrasında, tam onu oyundan almaya hazırlanırken kırmızı kartı görmüş Barış.
Barış'ın oyundan atıldığı an da ekran başında taraftarlar, sahada futbolcular için gergin dakikaların başladığı andı. 3. golü beklerken bir anda herşey tersine döndü, hatta ciddi ciddi saniyeleri saydım son 20 küsür dakikada, ki bayadır yaşamıyorduk kalp krizinin eşiğinden döndüğümüz maçları sanırım . 10 kişi kalmasına rağmen, Diyarbakır'ın akın akın kalemize gelmesine rağmen bu maçı kazanmasını bildi Galatasaray. Hatta neredeyse Linderoth'un şutu gol olacaktı, özlemişiz yahu! Bu arada, maç içinde ara ara yanıma gelip giden, Galatasaray hakkında -sayemde- az çok bilgisi olan(Florya'ya antremana götürmüşlüğüm bile vardır:) ) annemin Linderoth'u görüp de "bu kim,yeni transfer mi" diye sorması çok trajikomikti, hala aklıma geldikçe gülüyorum!
Kewell, kuşkusuz sahadaki en iyi isimlerden biriydi. Hatta son birkaç maçımızda sahanın en iyilerinden biri oluyor Wizard of Hell. Bu isteği, dakika 90 olmuşken bile sanki maçın birinci dakikasındaymışcasına koşması, çabalaması bile en az 2 sene daha Kewell from Galatasaray olarak burada olacağı yönündeki umutlarımı fazlasıyla arttırıyor. Ne de güzel sevindiler ayrıca Arda'nın golünden sonra, alttaki foto hariç hiçbir yerde Arda golü atar atmaz Kewell'ın ona koşup sarıldığı anın fotosunu bulamadım, maçın özetini indirirsem kendim screencap alıp buraya eklemeyi düşünüyorum, bulunsun blogda.
Arda demişken, golden sonraki sevinci, "işte bu" diye kükremesi son zamanlarda yaşadıklarını fazlasıyla gösteriyordu bana göre. Pek iyi günler geçirmiyor ve umuyorum(umuyoruz) ki bu gol tekrar eski Arda'yı görmeye başlayacağımız günlerin habercisidir. Kaptan çok sevindi, biz daha fazla sevindik. Hep böyle istekli, hep böyle mutlu olsun o.
Son olarak,
Frank Rijkaard öyle bir üzüldü ki yediğimiz golden sonra.. o yüz ifadesini, yaşadığı mutsuzluğu görünce ben daha fazla üzüldüm. Sonra sevindi ya ilk golde, ve özellikle ikinci golde.. işte o an da oraya gidip ona sarılasım, onunla gol sevincini paylaşasım geldi. Nasıl içten bir sevinmedir bu böyle ya, canım benim. Biliyorum, hatta eminim ki Galatasaray onunla onlarca başarıya imza atacak.
Welcome to my room!
7 Kasım 2009 Cumartesi
Galatasaray dergisinin bu ayki sayısını apayrı bir heyecanla bekliyordum, zira bu ay dergi Harry Kewell posteri veriyor. Dün aldım dergiyi, vee Harry Kewell posteri odamın duvarının baş köşesini süslemeye başladı. bilgisayar-aynı zamanda çalışma- masamın tepesine astım ki, ders çalışırken ruhum daraldığında kafamı kaldırır kaldırmaz onu görebileyim, içim huzurla dolsun.
Yalnız; Kewell'ın güldüğü onlarca fotoğrafı varken, hatta bu gülüş uğruna başlıklar açılıyorken neden yüzünün yandan göründüğü bir foto seçmişler poster için onu anlayamadım. Her hali ayrı bi güzel gerçi, ama saymam bunu. Güldüğü bi fotodan da poster istiyoruz ey Galatasaray Dergisi!
Foto da görmemişin Harry Kewell posteri olmuş fotosu, oturduğum yerden çektiğim için baya yamuk çıktı ama olsun. içinde Kewell var ya, yeter o.
Gica
6 Kasım 2009 Cuma
Galatasaray taraftarına "Sarı" derken.
Galatasaray'ı canlı canlı izlemek bir yana, sırf 10'unla aynı tribünde olup 10'un "sarı" dediği taraftarlardan biri olabilmek için bile bu akşam o stadda bulunmayı çok,çok, çoook isterdim..
Dinamo Bükreş 0 - Galatasaray 3
5 Kasım 2009 Perşembe
Maçtan önce o kadar güveniyordum ki Galatasaray'a, diyordum hep 3-0 dan aşağı bitmez bu maç diye, yanılmadım ve Dinamo Bükreş'i 3-0 gibi net bir skorla yenip gruptan çıkmayı garantilemiş oldu Galatasaray.
Kewell'ın golü her zamanki Kewell gollerinden biriydi, topu ayağına alışı ve vuruşunda bile asalet var yahu bu adamın! Her maçta formunu gittikçe yükselten Nonda'nın golüyle de skoru büyük ölçüde garantilemiş olduk, ve Topal'ın beni oturduğum yerden zıplatıp "Aslanım benim!" diye bağırmama sebebiyet veren fantastik golüyle de 3 puanı kazandık.
Oldukça rahat geçen bir maçtı takım açısından ; dolayısıyla biz taraftarlar açısından da. Golleri bir yana koyarsam maçtan geriye aklımda çok fazla bir şey kalmadı o yüzden. Sabri'nin Nonda'nın golünde verdiği pas harikaydı. Çok değil, daha geçen sene bize saç-baş yoldurtan Sabri'den eser kalmamış durumda, nazar değmesin, böyle devam etsin diyorum.
Ayrıca,umarım Nonda'nın sakatlığı ciddi değildir. Maçtan önce çıkan Ülker reklamında Milan'ı "Nası yani" derken görünce içim cız ediyorken bir de Nonda'nın sakatlığını kaldıramam, kaldıramayız.
Son olarak,
Mutlu yıllar Mustafa Sarp! Sanırım hayatının en güzel doğumgünlerinden birini geçiriyordur şu anda, iyi ki doğmuş da Galatasaray'a gelmiş.
Yağmurdan Sonra ...
Bu yağmurlu akşama da ancak böyle bir şarkı yakışır diye düşündüm, shuffle tam da "F.D çalsa" diye içimden geçirirken Yüzün'ü çalmaya başlayınca..
**Foto buradan alıntıydı sanırım, geçen sene Design dersinde Rain'le ilgili poster hazırlarken kaydetmiştim bilgisayarıma,unuttum o yüzden tam olarak nerede bulduğumu.
Takım Ruhu ve Galibiyet..
2 Kasım 2009 Pazartesi
Türkiye'nin geneli çok soğuk şu aralar, ama bilen bilir Ankara'nın ayazı bilindik soğuklardan daha bir fenadır. henüz geçen Salı t-shirtle sokağa çıkarken kat kat giyinip montlarla dışarı çıkıyoruz 2 gündür, şu anda da inanılmaz bir yağmur var.. Zaten sevmediğim, sevemediğim bir şehirken böyle günlerde gittikçe çekilmez bir hal alıyor Ankara, böyle olunca da bu gri günlerde değil yazı yazmak, bilgisayarı açasım bile gelmiyor. O yüzden pek ayrıntılı bir maç yazısı olmayacak bu seferki, geçen postta Kewell'ın golünden sonraki duygu ve düşüncelerimi de yazmıştım zaten:)
Sezon içerisinde yaşanan 2 olayın ardındaki maçlar korkutmuştur beni hep, 1) Fenerbahçe yenilgisi ardından yapılan maçlar, 2) Avrupa Kupalarından elenişimiz ardından yapılan maçlar. Bu maç da bu yüzden korktuğum maçlardan biriydi. Bucaspor maçının olduğu gün şehirdışındaydım,dolayısıyla özetinden izlediğim kadarıyla kabus gibi bir ikinci yarı yaşanmış, o yüzden Sivas maçı için "kesin yeneriz" diye konuşamıyordum bir türlü . Tek bildiğim şey Kewell'ın gol atacağıydı- ve yine yanılmadım :)
Bu maçta aldığımız 3 puan ve attığımız 2 golden çok sevindiğim şeyse, uzun zamandan sonra ilk kez gol yemeden, hatta neredeyse pozisyon bile vermeden maçı bitirmemiz oldu. Sivas inanılmaz kötüydü, gol yememiş olmamızda bunun da etkisi var elbet ama son bir-iki haftada yediğimiz gollerin büyük bir çoğunluğunun defansın hatasıyla yenilen birbirinden basit goller olduğu düşünüldüğünde maçın sonuna doğru kesin bir gol yeriz diye düşünmedim değil. Neyse ki korktuğum başıma gelmedi. Galatasaray Elano'suz, Keita'sız Baros'suz kadrosuyla Sivas'ı rahatça yendi. Çok çok iyi mi oynadık? Kesinlikle hayır, ama bu halimiz bile yetti net bir galibiyet almamıza.
Herşey bir yana,
Benim için maçın özeti bu karedir.
Tamı tamına 10 kişi var bu karede, Leo Franco'nun da kalesinde içi gidiyordur eminim orada olup arkadaşlarına sarılmak, gol sevincini paylaşmak için.. Çok seviyorum Galatasaray'ın gol sevinci anlarını, hatta böyle zamanlarda anlıyorum neden bu takıma bu kadar çok bağlandığımı.. Çünkü sahadaki oyuncular da birbirlerine böylesi büyük bir dostlukla bağlılar.. Bu birlik-beraberlikleri, bu takım ruhları hep böyle kalsın, zira ne zamandır bütün takımın bir arada olduğu böyle güzel gol sevinçleri göremiyorduk, özlemişiz.
Son olarak; birkaç günden beri dolaşan içgüveysi damat Saatçi ve M.Özülkü videosu hakkında birşeyler yazmak istiyordum, hatta uzun bir yazı da yazdım ama sildim. Hani onlar diyor ya " bayanlar izliyordur şimdi", benim de bir bayan olarak buraya onlar hakkında birşeyler yazmaya terbiyem elvermedi, bu olayla ilgili bloglarda yazılan, dün stadda söylenen bütün herşeye aynen katılıyorum diye noktayı koyayım.
Kewell
1 Kasım 2009 Pazar
Sahaya gülerek çıkıyorsun ya, sonra da golünü atıyorsun mükemmel bir şekilde.
yine gülüyorsun,
golün sevinciyle takım arkadaşlarına sarılırken.
işte ben o maçları ayrı bi seviyorum, ayrı bi güzel geliyor bana.
Seni de çok seviyorum.
Canım benim.
Yirim!
22:18'de gelen edit: Postu devre arasında Kewell golü attıktan hemen sonra sevinçten çıldırırken yazdığım için foto koyamadım, şöyle güzel bi gol sevinci fotosu koyim de blog renklensin dedim şimdi tekrar okuyunca yazdıklarımı :)