Mucize

24 Mart 2010 Çarşamba

Bu kadarı da olmaz ki, özellikle bu mucizevi insanı çok çok çook özlediğimiz şu günlerde bu da yapılmaz ki bize. Bizim de bir kalbimiz var ya, insaf!
İlla Ankara'da olsun demiyorum bak, Kewell'ın modelliğini yaptığı bu Politix mağazası Türkiye'nin herhangi bir şehrine şube açsa, üşenmem kalkar gider broşür poster ne varsa toplar gelirim. Bir de neden Kewell'a "Lord" diyorsun diyorlar bazen, bu asaletin karşısında söylenebilecek başka bir sıfat bulamıyorum ki. Evet, modellik yapmak da çok yakışıyor ama ona en çok yeşil sahalarda Galatasaray formasıyla oynamak yakışıyor. Rüyamda bile gördüm dün gece, Fenerbahçe maçının 81. dakikasında oyuna giriyor 84. dakikasında gol atıyordu. Skoru görmedim ama Kewell oynuyorsa ve gol atıyorsa kazanmışız demektir. Gol atmasa da olur, o sahada olması yeter, varlığı yeter.
Dön artık!


**Fotoğrafların geri kalanı bu adreste; http://www.politix.com.au/section/winter10/

Read more...

Başımız Sağolsun

23 Mart 2010 Salı


Öğlen çıkan haberleri görüp üzülmek, sonra yalan olduğunu öğrenince rahatlamak, ama içten içe durumunun ne kadar kritik olduğunu bilerek korkmak.. Ve şimdi, ölümün çaresizliği karşısında ağlamaktan başka hiç bir şey yapamıyor olmak..

Çok büyük bir acı, söylenecek söz yok. Nur içinde yat Özhan Başkan, mekanın cennet olsun.

Read more...

Trabzonspor:1-0:Galatasaray

22 Mart 2010 Pazartesi




Niyetim bu yazıyı bu sabah yayınlayabilmekti ama, uyanır uyanmaz evden çıkmak zorunda kalışım yazının şu saate kalmasına sebep oldu malesef.

Aslında genel olarak kötü maçtı demek haksızlık olur bu maç için, ama sonuçta 3 puanı kaybeden taraf Galatasaray olunca pek manası da kalmıyor maç boyunca bir türlü gol olmayan pozisyonların ve sahadaki hırslı oyunun. Hep diyorum, yine de derim ; Frank Rijkaard'a güvenim sonsuz. Ama artık Elano da 90'ı görsün yahu. Oyuncu değiştirme tabelasındaki 9 numarayı gördüğümde benim içim cız ediyor buradan, Elano'nun ruh halini düşünemiyorum. Arda'nın yokluğunun etkisiyle bu maç Elano da etkisiz oynadı, ama ama sahada 90 dakika boyunca saçbaş yolduran bir Barış Özbek varken, Elano'nun her maçın son 20 küsür dakikasında oyundan çıkıyor oluşunu anlayabilmek zor.

Gittikçe daha iyi oynamaya başlayan Gio bu maçta da oldukça etkiliydi. Defansta Servet yerine Emre'nin oynayacak olması doğru bir seçimdi. Goldeki büyük hatasını dışarıda tutarsak Emre'nin bu kadar kendine güvenerek oynaması da olumluydu. Trabzonspor'un Galatasaray kalesine akın akın geldiği anlarda da kurtarıcı Emre oldu zaten. Kendine olan bu güveninde Lucas Neill gibi bir tecrübenin yanında oynuyor oluşunun etkisi de oldukça fazla. Emre'nin Colman'a kale önünde kaptırdığı top gol olmasa maçın sonucu farklı mı olurdu, bilmiyorum. Zira 90 dakika boyunca hem Galatasaray'ın hem de Trabzonspor'un kaçırdığı gol pozisyonu sayısı oldukça fazlaydı. Trabzonspor demişken, genç kaleci Onur Recep Kıvrak'a da hakkını teslim etmek lazım. Yaptığı kurtarışlarla maçın kaderini belirleyen oydu.

Haftaiçindeki antremanda sakatlanan Arda'nın oynamıyor oluşu daha maç başında moralleri bozmuştu. Maç içinde de yokluğu fazlasıyla hissedildi. Maç içinde Gio, Jo ve sonradan oyuna giren Baros'un çabaları da Trabzonspor kalecisinin fazlasıyla formda oluşu yüzünden kaleyi bulamayınca maç 1-0 sonuçlandı.


Bu sezon Galatasaray takımı'nın sakatlıklar haricindeki en büyük kabusu deplasmanlar oldu desem yalan olmaz herhalde. Ligin ilk sıradaki takımlarının hiç birini deplasmanda yenemiyor oluşu, hatta sezon başından beri yenilgilerin tümünü deplasmanda almış oluşu durumun vahametini gözler önüne seriyor. Ali Sami Yen'de gayet iyi oynayarak farklı galibiyetler kazanan bir takım, bir hafta sonra deplasmandaki X şehrinde nasıl böyle olabiliyor, bunu aklım almıyor. "Şampiyonluk bitti geçmiş olsun" diyenlerden değilim elbette ama, sezon sonunda hayal ettiğimiz yerde olabilmek için deplasman fobisini yenmek yapılacak ilk hamlelerden biri olmak zorunda. Eskişehir ve Trabzon deplasmanlarında kaybedilen 6 puan ligdeki zirve yarışını da oldukça karmaşık bir hale getirdi. Bu düğümün çözülmesine daha haftalar olsa da orta sahadaki sorun çözülmediği sürece Galatasaray'ın işinin çok da kolay olmadığı bir gerçek.

Read more...

Kaleci Sabri

18 Mart 2010 Perşembe

Fotoğraf dün sabahki antrenmandan. Sezona fırtına gibi bir başlangıç yaptıktan sonra geçirdiği sakatlık yüzünden aylarca takımdan uzak kalmasına rağmen, döndüğünden beri "iyi ki var" dedirten Sabri bu sefer de kaleciliğe göz dikmiş anlaşılan. Harry Kewell'ı stoper olarak görmüş bu gözler Sabri'yi de kaleci olarak görür mü acaba ? Asla, "asla" dememek lazım, eheh.

Read more...

İnsan Değil!

14 Mart 2010 Pazar

İyi ki varsın Keita!

Read more...

Şans.

13 Mart 2010 Cumartesi

Image and video hosting by TinyPic

Bu süpersonik Aussie Socceroo'sları henüz Galatasaray forması altında aynı sahada göremedik ne yazık ki ama, ikilinin Avustralya Milli Takımı'nda aynı karede oldukları fotoğraflar oldukça fazla. Bu fotoğrafa da geçenlerde denk geldim. O kadar hoş bir kare ki, blogda yer almayı haketti.

Fotoğrafı çektiren kadının ne kadar şanslı olduğu da tartışılmayacak bir gerçek bence. Bi' yanında Lucas, fotoğrafı çeken Kewell.. Bir insan daha ne isteyebilir ki ? :))

Read more...

Eskişehirspor 2-1 Galatasaray

8 Mart 2010 Pazartesi


Kırılamadı bir türlü Galatasaray'ın Eskişehirspor karşısındaki şanssızlığı. İlla ki bir gol yeriz, ama sonra atarız diyorken, hatta içimdeki Pollyanna bana 2-1den 2-3'e çevirebileceğimizi bile söylüyorken, yine yeni yeniden 3 puanı alamadan Eskişehir deplasmanından dönmüş olduk.

Genel olarak tatsız bir maçtı ya. Öyle ki, maç hakkında yazacağım şu bir-kaç cümleyi bile bir araya getirmekte zorlanıyorum. Özellikle ilk yarı sahada sadece kontrollü bir mücadele vardı, ama öyle ki iki takım da bu kontrollü mücadelesini bir türlü sonuca ulaştıramadı. Galatasaray açısından bunun en önemli sebebi gol yollarındaki futbolcuların yetersiz kalmasıydı. Hatırladığım bir tek Jo'nun pozisyonu var ilk yarıdan. İlk yarının sonunda adeta Eskişehirspor'a armağan edilen golle maçın kaderi çizilmeye başlanmış oldu.. İkinci yarıda defansın ilk yarıda yaptığı hataların devam etmesiyle gelen gol de maçın sonucunu büyük ölçüde belirlemiş oldu. Tabii, Leo Franco'nun katkılarını da yok saymamak olmaz. Ne zamandır iyi gidiyor derken, ona neden kaledeyken güvenemediğimi bir kez daha hatırlatmış oldu.
Arda son bir kaç maçta yorgunluğunun sinyallerini veriyordu ve bu maçtaki zayıf performansıyla, artık dinlenmesi gerektiğini göstermiş oldu. Zorlu Trabzonspor ve Fenerbahçe maçları öncesinde gördüğü sarı kartla cezalı duruma düşmesi de bir nebze iyi oldu denilebilir bu yüzden. Haftaya Ankaragücü maçında oynamayarak, dinlenip bir an evvel toparlanamaya ihtiyacı var Kaptan'ın. Ayhan Akman saç- baş yoldurttu son zamanlarda oynadığı her maçta yaptığı gibi. Mehmet Topal da aynı şekilde. Onun ve defansta Servet'in yaptığı hatalar sayesinde sezonun en saçma, en olmaması gereken gollerinden birini yedik sanırım. Lucas Neill-Emre Güngör ikilisiyle de mutluyduk ya biz. Beraber oynadıkları maçlardaki performanslarıyla oldukça başarılı bir uyum oluşturduklarını göstermişlerdi. Servet'le olmuyormuş artık bu iş, bunu da bugün acı bir şekilde izledik ne yazık ki.

Değinmemek olmaz, maçın yıldızı(!) Koray ve eliydi desem yalan olmaz herhalde. Galatasaray çok mu iyi oynadı? Hayır. Mehmet Topal'ın ilk goldeki katkıları göz ardı edilemeyecek kadar fazlaydı. Leo Franco, defans, ortasaha hatalarıyla gollere davetiye çıkardılar. Ama herşey bir kenara, o eli nasıl görmez bir hakem, buna şaşırıyorum ben. Gerçi, görmez değil görmemezlikten gelir demem lazımdı aslında.. Üstelik bu Koray'ın maç içindeki ilk elle oynaması da değildi bu. Sonuç olarak, 2 sarı karttan kırmızı kart görmesi gereken Koray'ın attığı iki golle 2-1 yenilmiş olduk. Koray olmasa bir başkası atacaktı belki golleri, dediğim gibi Galatasaray kusursuz bir futbol oynamıyordu ama, sürekli böyle hatalarla karşılaşmak gittikçe daha can sıkıcı bir hal almaya başlıyor.
Çok önemli deplasmandı ve alınabilecek 3 puan çok büyük avantaj sağlayacaktı, ama daha Mayıs'a kadar çok hafta, çok maç var. Umarım ki, şampiyonluk yolunda kaybedilen son üç puandır bu, ve bundan sonra yolumuza kayıpsız devam ederiz.

Read more...

Sürpriz!

7 Mart 2010 Pazar



Her ay Galatasaray Dergisi'ni okurken ve Bir gün bizim blogu da yazarlar mı, ama neden yazsınlar ki bizi o kadar iyi blog varken diye düşünüyorken, bugün derginin Mart sayısını elime alıp sayfaları çevirmeye başlayınca beni çok çok mutlu eden bu yazıyla karşılaştım. Blogumuza Galatasaray Dergisi'nde yer vermişler.
Ceyda'yla beraber "o kadar tartışıyoruz konuşuyoruz futbolu.. bizim de bi' blogumuz olsun, hadi" diyerek bu işe başladığımızda, ne bu işten sıkılmayacağıma hatta tersine her gün yazı yazmanın daha keyifli bir hale geleceğine, ne de tahmin ettiğimden de çok kişi tarafından okunabileceğimize imkan vermiyordum.. Ceyda'nın bilgisayarının başına gelen aksiliklerden dolayı değil bloga, internete bile giremeyeceğini öğrendiğimde bunun altından tek başına kalkamam diye bırakmayı bile düşündüm hatta, ama iyi ki bırakmamışım diyorum şimdi.
Bloguma yer verdikleri için çok teşekkürler, imla konusundaki eleştirilerine de teşekkür ediyorum ayrıca, eleştiri de olsa bu kadar dikkatle okunduğumu bilmek mutlu etti.

Read more...

Tugay Kerimoğlu

4 Mart 2010 Perşembe

Bu fotoğrafı gördüğüm zaman, Tugay'ın yanındaki gençlerin gelecekte Galatasaray'ın ve Avrupa'nın büyük takımlarının birer yıldızı olabileceği ihtimalini düşünmek bile heyecanlandırdı.

Hâlihazırda altyapının başında Evert Jan Derks varken, Tugay'ın gelişi Jan Derks'in görevine devam edip etmeyeceği konusunda soru işaretleri oluşturmuştu aslında, ama Adnan Polat'ın bugün yapılan imza törenindeki "Şimdi buradaki müfredatın yapılanmasında Tugay’la birlikte çalışmalarını sürdürecek" cümlesi Jan Derks'in görevine devam edeceğini doğrular nitelikteydi sanıyorum ki. Kesin olan birşey var ki, o da geleceğimizin emin ellerde olduğu.

Ayrıca, "Yeni Ardalar, Hakanlar, Okanlar, Hasan Şaşlar yetiştirmek için buradayım"
demiş Tugay Kerimoğlu imza töreninde. Buraya, ait olduğu yere; Galatasaray'a hoşgeldi. Yeni görevi hayırlı olsun.

Read more...

Galatasaray:4-1:Kasımpaşa

1 Mart 2010 Pazartesi


Asıl diyeceklerime başlamadan önce söylemem gereken bi'şey var;

Hoşgeldin Sabri!

Bugün gazetede Ata Demirer'in röportajı vardı, ve orada Sabri hakkında söylediklerini okuduktan sonra bugün heralde ilk 11de başlasa keşke diye içimden geçirmiştim, dediğim gibi de oldu. Bunu bir gün söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi ama çok özlemişim ya. Yediğimiz golde hatası vardı evet, dağlar taşlarla da özlem giderdi baya, ama kendisinin de dediği gibi daha sakatlıktan yeni çıktı ve toparlanmaya ihtiyacı var. Kaldı ki bu hali bile gayet iyiydi. Daha da iyi olacak ilerleyen maçlarda.
Gio'ya da ayrı bir parantez açılması gerekiyor sanırım. Ondan umudu kesip, "Bundan birşey olmaz, yanlış transfer" cilerden olmasam da kesinlikle daha zamana ihtiyacı olduğunu düşünüyordum. İşte o ihtiyacı olan zaman geçmiş nihayet, ve ayakta alkışlanacak performans sergiledi bugün Gio. Tıpkı Elano'nun sezon başındaki hali gibi, o da sonradan kendini buldu ve bu uzun süre devam eder umarım. Mükemmeldi, maçın yıldızıydı.

Keita için söylenecek söz yok, onun olduğu her maç daha bir güzel. Attığı gol jeneriklikti, gol sevinciyse şahaneydi. Arda yapabileceğinin en iyisini yaptı golüyle asistiyle çok iyiydi. Defanstaki Servet&Neill uyumuysa maşallah dedirtecek cinstendi. Neill hakkında her maç övgü dolu sözler söylüyorum zaten, bu maç içerisinde de söyledim durdum. İyi ki gelmiş bize.


Genel olarak uzun zamandır izlemeye hasret kaldığımız türden bir 90 dakikaydı. Bunda Kasımpaşa'nın oynadığı futbolun da etkisi vardı tabi. Bilindik "Anadolu Takımı Futbolu"nun tam tersi bir oyun sergilemeleri, maçın bir o kalede bir bu kalede heyecan içinde takip edilmesini sağladı. Sonunda 4-1 gibi güzel bir skorla da yendik ya, daha ne isterim. Geçen hafta, takıma Kewell Baros Sabri katıldığında ligin ilk haftalarındaki gibi bir Galatasaray'ı görmek rüya değil demiştim, Kewell ve Baros katılmadan bile rahatca sezonun en iyi maçı diyebileceğimiz bir 90 dakika izleyebiliyorsak, onlar geldikten sonra sürekli farklı galibiyetler ve kusursuz performansla oynayacağımız günler gelecek diye düşünmeye başladım şimdiden. Dakika 80 küsürken heyecandan tırnaklarımı yemek ve bilinçsizce sağa sola yürümek yerine arkama yaslanıp çayımı içmenin nasıl rahat bir duygu olduğunu unutmuştum, bu maçta bunu hatırlattı Galatasaray'ım.

Read more...

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP