Dön, dayanamıyorum artık..
28 Şubat 2010 Pazar
Çocuklar yine tribünde olsun, ama siz artık sahada olun ya. Bu fotoğrafa her baktığımda "keşke.." diyerek gözlerim dolmasın artık. Çok özledik, çook.
** Şarkı onlara gitsin.
Çocuklar yine tribünde olsun, ama siz artık sahada olun ya. Bu fotoğrafa her baktığımda "keşke.." diyerek gözlerim dolmasın artık. Çok özledik, çook.
** Şarkı onlara gitsin.
Nasıl şeref yoksunu bi insansın sen be hakem! Oynadığımız futbolu, yenilen golleri elenmemizi herşeyi geçtim, o verdiği saçmasapan kararlar maçın kaderini değiştirdi ya. Maçı başından beri katletmesine alışıyorduk artık zaten de, yok saydığı penaltıya ne demeli ?Ayıptır, yazıktır. O pozisyonu görmemek için kör olması gerekir insanın ya, hiç mi vicdanı sızlamadı bu pozisyonu yok saydığında. Beddua etmeyi hiç sevmem, elimden geldiğince de sustururum kendimi birine beddua edesim geldiğinde ama, bu gece hayatımın bedduasını etmiştimdir heralde. Zira fazlasıyla hakeden bir insan(!) dı adını hatırlamadığım ve hatırlamak bile istemediğim italyan hakem bozuntusu. kulakları bir hayli çınlıyordur eminim ki.
6 hakem uygulamasının da yine hiç bir halta yaramadığını çok acı bir şekilde görmüş olduk bu maçla beraber. zaten bu kafayla gittiği sürece bırak 6, 66 hakem olsa hiç birşey farketmezdi yine bariz penaltımızı yerlerdi. Sahada kalabalık yaratmaktan başka hiç bir vasfı yok fazlalık hakemlerin. Peki ya Caner'e ne demeli? Hepimiz çok sinirlendik ama sen sahadasın çocum ya! Ona buna saldırması değil, inadına sakinliğini koruması gerekirdi. Penaltı kararı verilmeyince daha da sinirlenip kırmızı kart görene ödül falan vermiyorlar bildiğim kadarıyla. Geçen maçta yenilen goldeki hatasının üzerine bu büyük hatası tuz biber oldu. Tur Caner yüzünden gitti demek haksızlık olur, ama atleticonun turu geçmesi için yaptığı katkılar da farkedilmeyecek gibi değil! Bir tek şeyden eminim ki aradan yıllar geçtiğinde şu iki Atletico Maçından bahsedildiği zaman aklıma gelecek ilk isim Caner olacak. Bravo kendisine 2 maçta da kendisini çok iyi hatırlayabileceğimiz vukuatlara imza attığı için.
Elano neden hiç bir maçta 90'ı göremiyor onu da iyice merak etmeye başladım ben. Gerçi ilk yarıda ciddi bir sakatlık pozisyonu geçirdi, ama o oyundan çıkmasa herşey daha farklı olurdu sanki. Atletico daha baskılıydı, zaten sakatlar çok fazla, santrafor yok.. yok da yok, ama bu turu geçebilirdik ya. bir adım kalmıştı. 1-1ken bile umudu vardı milyonlarca insanın. Penaltı kararı verilmediğinde bile inanıyorduk hepimiz bu işin olacağına. Ta ki Caner çıkana kadar. Sonrasında 2.golün geleceği apaçık ortadaydı ve geldi de. Seneye bu sene yapılan hatalardan ders alarak daha iyi şeyler başarabiliriz umarım, şimdi zaman lige asılma zamanıdır..
**Çok sinirliyim, ancak bu kadar toparlayabildim cümleleri.
Zorlamadan, yorulmadan, her ne kadar beraberlik de olsa istediğini alan taraf Galatasaray oldu bu akşam. Arda'nın sakatlığı da ciddi değilmiş bir kaç yerde okuduğum kadarıyla. Perşembe günü sahada olmalı, ona fazlasıyla ihtiyacımız olacak.
Lucas Neill-Emre Güngör ikilisi böyle devam ettiği sürece Servet'e yedek kulübesinin yolu daha çok görünecek demektir. Bu ikilinin uyumuna diyebileceğim tek şeyse "nazar değmesin" olur heralde. Lucas-Emre ikilisi demişken, nokta transfer diye bir tabir varsa karşısına yazılması gereken iki kelime Lucas Neill olmalıdır. Yerini her geçen maçta daha fazla sağlamlaştırıyor.
Leo Franco'ya da son iki maçtır bir haller oldu yahu. Son zamanlarda yenilen gollerin en büyük sorumlusu gitmiş yerine başkası gelmiş sanki. Atletico maçında olduğu gibi derbide de maçın yıldızlarından biriydi. hakkında düşündüklerimi yavaş yavaş geri mi almaya başlıyorum ne. Ona da nazar değmesin diyeyim de, zira daha önümüzde çok önemli maçlar var.
Uğur Uçar, canımız ciğerimiz, bizden biri. Ama bana "nerdesin Sabri" dedirtti bu akşamki kötü performansıyla. Her gün resmi sitedeki idman raporunu "Sabri antremanın tamamında takımla beraber çalıştı" cümlesini bulmak için okur hale geldim zaten bu aralar. En formda olduğu anda yaşadığı sakatlık çok talihsiz oldu malesef, geri döndüğünde sakatlık öncesindeki son hali gibi oynamaya devam eder umarım.
Bunca eksiğiyle ve daha üç gün önce zorlu Atletico Madrid deplasmanından çıkmış olmanın yorgunluğunu yaşayan Galatasaray, derbi motivasyonuyla maçın özellikle ilk yarısında oldukça iyi oynayan Beşiktaş karşısında öne geçerek, ardından şanssız bir gol yese de 1 puanı alarak alnının akıyla derbiyi atlatmış oldu böylece. Daha önce arkadaşlarımla konuşurken, hatta daha maç başlamadan bir iki saat önce bu maç beraberlikle biter kesin diyen biri olarak bu skor mutsuz da etmedi beni. Şimdi sırada Atletico Maçı var. Sonrası içinse umudum büyük. Daha Baros gelecek, Kewell gelecek, Sabri gelecek bu takıma. Bu kadro üzerine onlar eklendiğindeyse ligin ilk haftalarındaki gibi bir Galatasaray'ı görmek rüya değil diye düşünüyorum, umarım haklı çıkarım.
Korkuyodum ben ya bu maçtan. Baya hem de. Günlerdir rüyamda görüyordum, hatta geçen gece basın toplantısını bile gördüm Rijkaard'ın rüyamda, bir dahaki seneye artık diyordu.(Buradan da anlaşıldığı üzere rüyalar tersine çıkarmış :) ) Ama bir yandan içimde hep bir umut vardı ve Galatasaray adının olduğu her yerde umut vardır sözünün bir örneği daha yaşandı dün gece Vicente Calderon'da. Diğer örneği de inşallah haftaya Ali Sami Yen'de yaşanacak. Zor rakip, deplasman maçı, sakatlar eksiklikler çok fazla, santrafor yok ama 1-1'le dönüyoruz işte İstanbul'a. Bu da yetiyor şu anda.
Takıma alışma süreci psikolojisi Aussie'lerde olmayan bir şey sanırım, bu tezi ciddi ciddi kanıtlamak üzereyim. Suyunda mı var bunların yahu, hepsi mi böyle mükemmel, böyle asil olur? Lucas Neill için maçın en iyi ismiydi denilebilir, yalnız bu maçta değil bütün maçlarda böyle gerçi. Tecrübesinin getirdiği özgüveniyle, soğukkanlılığıyla sanki yıllardır Galatasaray'da oynuyormuş gibi. Elano Blumer de Lucas Neill gibi maçın en iyilerinden biriydi. Milan Baros ve Harry Kewell döndükten sonra bu yeteneklerinin maç skoruna olumlu yönde daha fazla etki edeceğine inanıyorum.
Leo Franco maç başında yediği gol ve ardından yaptığı hatalarla "eyvah" dedirtmeye başlamışken bir anda maçı kurtaran isim haline geldi. Keita için de aynı durum geçerliydi. Maçın başındaki futboluyla maç sonundaki futbolu arasında bir hayli fark vardır sanırım. İkinci yarı oldukça iyiydi. Attığı golse harikaydı.
İlk yarıda maçın gidişatı "acaba?" diyerek korkutmuş da olsa, ikinci yarının ortalarına gelindiğinde o golün geleceği belliydi zaten. Ve 76.dakika'da Keita'nın müthiş golüyle maçta durum 1-1 oldu. Neredeyse 2.gol de geliyordu hatta , o kaçan goller de Ali Sami Yen'de kaleyi bulsun.
Daha birkaç gün önce aynı stadda Barcelona karşısında oynayan takımla bugün Galatasaray karşısında oynayan takım aynı değildi sanki ya. Ya da ben mi gözümde fazla büyüttüm bilmiyorum, ama bu Atletico Madrid'i yeneriz haftaya Asy'de. Yenmeliyiz. 0-0 avantajı da bize geçti ama bol gollü bir maç olur sanki, öyle doğuyor içime.
Blogun adının en çok anlam kazandığı gün bugün.
Bundan 9 yıl önce, bir 14 Şubat'ta oynanan Deportivo maçında açılan pankarttan ilham alarak bu ismi koymaya karar verdik blogumuza. İlk aşkımız, tek aşkımız ve hiç bir zaman değişmeyecek aşkımız Galatasaray olduğu için. Bizim için "Only Galatasaray" olduğu için. Ve bugün, Sevgililer Günü'nde en güzel hediye geldi aşkımızdan. 14 Şubat'ta gelen liderlik 16 Mayıs'ta şampiyonlukla tamamlansın inşallah.
Dipnot:Bu da blogdaki 100.post'tur. Hayırlı uğurlu olsundur.
Veya delikli bir t-shirt! O da yakışır, yakışmış da zaten çok.
Dön artık Lord, bu havaalanına bir dahaki gidişin İstanbul'a dönmek için olsun.
özledik çok.
© Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008
Back to TOP