Kral'ın Farkı

27 Eylül 2010 Pazartesi



Haftalardır süre gelen kötü gidişat ve zar zor kazanılan maçlardan sonra böyle bir maç izlemeyi hakediyorduk artık. En son ne zaman kalp spazmı tehlikesi geçirmeden izlemiştik bir maçı? Hatırlamıyordum, hatırlamış oldum.
Milan Baros krallığını göstererek attığı 3 golle maçın yıldızı oldu. Birbirine en çok yakışan ikili Milan Baros&Hat trick ikilisi zaten, ne zamandır göremiyorduk. özlemişiz. fotoğrafla anlatılamayacağına inanıp yukarıda videosunu koyduğum 3.gol ise haftanın değil yılın golü olur. net. Hatta bundan seneler sonra bile "Bir Milan Baros'umuz vardı, ne güzel gol atmıştı." diye konuşabileceğimiz goller arasında yerini aldı. Maçın sonlarına doğru sakatlanıp çıkmasınaysa ne demeli bilmiyorum. Nazar tam olarak böyle bir şey olsa gerek. Bugün okuduğum kadarıyla Karabük maçına yetişemez diyorlarmış. 1 hafta bile yokluğuna katlanmak çok zor olacak ama onsuz kaldığımız tek hafta olur bu umarım. Baros'u bir kenara bırakırsak Serkan Kurtuluş da oldukça iyiydi dün akşam. geçen sezon hemen hemen hiç görmemiştik yüzünü, bu zamana kadar nerelerdeymiş diye sormak lazım. Sabri'nin yokluğu en çok ona yaramış. Sabri de geri dönsün tabi ama muhteşem bir yedeğimiz var artık, maşallah demek lazım.
İstanbul Büyükşehir Belediye maçıyla beraber 4te 4 yaparak lige başladığımız haftalardaki kabus dolu günleri de geride bırakmış olduk. 3 puanı almak bir yana takımın genelinin iyi oynadığı ve bol gollü bir maçla kazanmak gecenin artısıydı. Umarım bu maç gelecekte göreceğimiz daha güzel günlerin başlangıcıdır.

Read more...

İyi ki doğdun Wizard of Oz.

22 Eylül 2010 Çarşamba


Harold Marty Jr. Kewell, ya da kısaca Harry Kewell. Bugün onun günü. Kendisinin haberi olmasa da, milyonlarca insanın ona minnettar olacağı Helen Kewell tarafından dünyaya gelişinin 32.yıldönümü bugün. Kewell'ın doğumgünü. İyi ki doğmuş, iyi ki Kewell from Galatasaray olmuş. Deli gibi kıskansam da içten içe çok sevdiğim karısı Sheree Kewell, dünyalar tatlısı çocukları, ve tabii Sarı-kırmızı formayla geçireceği nice yıllara. Herşeyin en iyisini, en güzelini hakediyor o. Happy Birthday!

Read more...

Daddy Baros

20 Eylül 2010 Pazartesi

Futbolculuk ne kadar çok yakışıyorsa, babalık daha çok yakışıyor bu adama. Patrick de nasıl büyümüş. Baba yakışıklı, anne de afet olunca bu kadar güzel bir bebek olması da doğal tabi. Yerim!

Read more...

Kurtarıcı

19 Eylül 2010 Pazar

İlk haftalardaki puan kaybından sonra 3 puanla kapattığımız 3.hafta geçirmiş olmak elbette güzel, ama oynanan futbolun hiç kimseyi memnun etmediği apaçık ortada. Normal şartlarda 1-0 olsun bizim olsun'cu olmaktansa kaybetsek bile güzel ve mücadeleci futbolla kaybetmeyi tercih ederim ama öyle bir durumdayız ki, sistem oturana kadar golü atıp puanımızı öyle veya böyle almaya bakmak zorundayız. Dün de, Bucaspor maçı aynen böyle geçti. Sahanın patates tarlasından hallice olması oynanacak futbolun kalitesini yeteri kadar düşürmüşken dünyanın en sıkıcı ilk yarısı oynanacağını kimse tahmin etmiyordu. 2 takımın da kaleye pozisyonu bile olmadı. İkinci yarıdaysa nispeten daha toparlanmış bir Galatasaray vardı, bu da beraberinde Ayhan Akman'ın ayağından gelen golü getirerek onu günün kurtarıcısı yaptı. Sonrasıysa tam bir kabustu, 2 haftadır son dakikalarda gol yemiyor oluşumuzu gerçek bir mucize olarak nitelendiriyorum.
Sabri Sarıoğlu'nun bitmek tükenmek bilmeyen sakatlık sürecinde görev alan Ali Turan yüzünden cinnet geçirecek duruma gelmişken bu sefer yerinde Serkan Kurtuluş'u görmek mutlu etti. Maçın son dakikalarında sakatlanıp çıkmasıysa şanssızlık oldu, durumu ciddi değildir umarım. Aynı şekilde Ufuk da dün yürekleri ağızlara getirdi. Oyuncu değişikliği işareti yapılıp da kulübede oyuna girmeyen Aykut'u görünce korkmayan yoktur sanıyorum.
Fenerbahçe-Beşiktaş derbisini haftasını üç puanla kapatıp bugün rahatlıkla maçı beklemek güzel elbette ama böyle sezon da geçmez. çok zor. Misimoviç takıma alışıp, Cana daha çok süre oyunda kaldıktan sonra özlediğimiz, beklediğimiz futbolu da görürüz diye umuyorum.

Read more...

12 Dev Yürek

13 Eylül 2010 Pazartesi


Olmadı. olabilirdi, çok yaklaşmıştık ama alamadık altın madalyayı. dünkü efsane Sırbistan maçının yorgunluğunu biz bile üzerimizden atamamışken onlar bizim onlarca katımız duygu yoğunluğuyla çıktı bugün Amerika karşısına. ve sonunda 81-64 yenilerek dünya birinciliği şansımızı elimizden kaçırdık. peki üzgün müyüz? kesinlikle hayır. 2 haftadır, 8 maçtır hayatımızın en mutlu anlarını, en gururlu anlarını, en güzel maçlarını yaşattı o 12 dev yürek bize. aldıkları madalya gümüş de olsa, gözümüzde altın kadar değerli. hepsine binlerce kez teşekkürler. Türkiye sizinle gurur duyuyor!

bir de unutmadan, Kevin Durant hayvansın!

Read more...

GURUR

9 Eylül 2010 Perşembe


Ne denilebilir ki artık? Çok gururluyuz, çok mutluyuz ve inanıyoruz. Bu takım bu şampiyonluğu kendi evimizde ka-za-na-cak!

Read more...

Ankara gururla uğurladı, Türkiye:87-Çin:40

4 Eylül 2010 Cumartesi



Perşembe günü Türkiye-Çin maçındaydım. Aylar önce şampiyonaya bilet alırken gruplardaki son maça da bilet almamın sebebi liderliğin son maça kalabilme ihtimaliydi ama milli takımın tahmin ettiğimden çok daha iyi bir performans sergileyeceğini düşünememiştim açıkcası. Yine de biletimi başkasına vermek yerine maça gitmeyi tercih ettim, iyi ki de gitmişim. Önceki maçlarının hepsini kazanarak grup liderliğini garantilemiş 12 dev adam'la grupta iddiası olmayan Çin'in maçı görünürde bir formalite maçı olarak görünse de, benim gibi Ankara Arena'ya maçı izlemeye gelmiş basketbolseverler için oldukça önem taşıyordu. Bunun en önemli nedeni de Milli takım'ın Ankara'daki son maçı olmasıydı. Geldiğimize de fazlasıyla değdi ve milli takımı Ankara'dan İstanbul'a uğurlamaya gelmiş binlerce seyirci için oldukça keyifli ve "farklı" bir maç oldu. Zayıf rakibimiz Çin'i Ersan, Kerem Tunçeri, Ömer Onan ve Hidayet'in yokluğunda bile 87-40 gibi farklı bir skorla geçerek hem 5te 5 yapmanın keyfini yaşadık hem de Ankara'dan oldukça mutlu bir şekilde uğurlamış olduk. Tanjevic'in maçlarda neden bu kadar az görev verdiğini anlayamadığım Sinan Güler'in ilk 5'te başlaması da sevindiriciydi. Oynamadığı sürelerin acısını çıkartırcasına tabir-i caizse şov yaptığı maçta Sinan gibi önceki maçlarda çok süre alamamış oyuncular da ne kadar iyi olduklarını kanıtladı.
Bazı yerlerde Ankara seyircisi hakkında olumsuz şeyler okuyorum, ekrandan nasıl görünüyoruz/duyuluyoruz bilmiyorum ama hayatımda gördüğüm en coşkulu basketbolseverlerdik desem yalan olmaz. Açıkcası Çin maçına gelirken Yunanistan maçındaki coşkuyu yaşamayız diyordum ama maç içinde fazlasıyla yanıldığımı gördüm. Yine bir önceki gün Porto Riko maçının geri dönmesini ve son saniyelerde maç gidip gidip geldikten sonra gülen tarafın biz olmamızı sağlayan en büyük etken de seyirciydi desem yalan olmaz. Aynı şekilde Çin maçında da rakibe 40 sayı fark attığımız anda bile bağıran tezahürat yapan binlerce seyirci vardı. En güzeliyse maç sonuna doğru benchteki yedeklere yapılan tezahüratlardı. Kerem tezahüratında Kerem'lerin beraber kalkıp selam vermesi, Tanjevic'in asil selamı, Hidayet'in eliyle duymuyorum işareti yapıp daha yüksek tezahürat yaptıktan sonra gülerek teşekkür etmesi.. ve sırayla bütün basketbolcuların seyirciyi selamlaması çok güzel bir uğurlamaydı. Ve tabi, "Dağ Başını Duman Almış". Maç bittikten sonra ne seyirci ne de takım salondan ayrılmayarak Kerem Tunçeri önderliğinde hep bir ağızdan "yürüyelim arkadaşlar" dedik, yolları açık olsun, finale kadar yürüsünler diye. Şimdi rakip Fransa, İstanbul'da da Ankara'daki gibi seyirci desteğiyle bütün maçları kazanarak finale uzanan yolda rakiplerimizi birer birer geçer ve Dünya şampiyonu oluruz umarım.

Read more...

Türkler Uçuyor!

1 Eylül 2010 Çarşamba



Dün akşam 12 Dev Adam Basketbol'da bir tarih yazarak uzun bir aradan sonra ilk kez Yunanistan'ı yendi. Ben de o maçta tribünde bulunarak son saniyeye kadar boğazı yırtılırcasına destek veren müthiş Ankara seyircisi arasındaydım, ve rahatlıkla söyleyebilirim ki uzun zamandır bundan daha güzel bir maç izlememiştim.
Basketbol maçı izlemeyi severim. bu sevgim de, bundan 8 yıl önce, daha ortaokul 1.sınıftayken başlayan Kerem Tunçeri hayranlığıma dayanır. Kerem Tunçeri'yi yakından görmek için Efes Pilsen her Ankara'ya geldiğinde maçları izlemeye giderdim, bu da basketbolu sevmeme bahane oldu. Çocukluğumdaki kadar olmasa da hala en sevdiğim basketbolculardan biridir Tunçeri. Dün de şahane oynadı zaten. Kerem Tunçeri hayranlığımı düne bağlayarak maça da geçiş yapmış olayım böylece. Önceki iki maçı televizyondan takip ettiğim için şampiyonada gittiğim ilk maçtı bu. Geçen hafta da Efes Cup maçlarını izlemek için aynı salondaydım ama bu sefer geçen haftaki ortamdan bambaşkaydı Ankara Arena. Salonun çevresindeki elektrik direklerine basketbolculara benzemeyen çarpık bacaklı, milli takım forması giymiş basketbolcu heykellerinin ilginçliğini saymazsak neredeyse dört dörtlük bir ortam vardı. Salonun içerisinde sponsorların aktivite alanları oldukça keyifliydi. Basketbolcuların karton heykelleriyle fotoğraf çektirip bilgisayar üzerinden onlarla şut atma yarışması yapabiliniyor. Anlamlandıramadığım tek şeyse su satarken kapaklarını açıp kapaksız su şişelerini bize vermeleriydi. Amaç sahaya birşeyler atmayı engellemekse isteyen adam kapağı değil şişeyi atar zaten. Kalabalıkta elimizde ağzına kadar dolu ve kapağı olmayan su şişesini dökmeden taşımak büyük beceri gerektiriyordu.


Trafik yüzünden 16:00'daki Rusya-Fildişi maçını kaçırmış olsak da salona girdiğimizde Porto Riko-Çin maçının 2.periyodu yeni başlamıştı. Keyifli bir maçın ardından asıl heyecanımız olan Türkiye-Yunanistan maçı başladı. Önceki gün Sinan Güler başta olmak üzere 12 Dev Adam'ın maça kırmızı giyip gelin çağrısına uyanların sayısı oldukça fazlaydı. Tek tük diğer renkler göze çarpsa da kırmızılar harici diğer çoğunluk da beyaz giydiği için Türk bayrağı gibiydik tribünlerde. Maçın teknik taktik detaylarına çok girmeyeceğim ama bütün takım kazanacağından emin bir şekilde oynuyordu. Özellikle Ersan insanüstü bir performans sergileyerek takımı sırtlayan isim oldu. Bir ara Yunanistan farkı kapatsa da Milliler Yunanistan'ın öne geçmesine izin vermeyerek maçı kazanıp tarih yazan taraf oldu.
Ve Seyirci... Hayatımda hiç bir milli maçta bu kadar inanmış bir seyirci topluluğu görmemiştim. Öyle ki daha ilk yarı sonunda bile sesim gitmiş, zıplamaktan heyecandan yorgun düşmüştüm. Yunanistan'ın defalarca blok yemesine sebep olan, farkı kapattıklarında Milli Takımın öne geçmesini sağlayan salondakilerin destek ve tezahüratlarıydı. Maç içinde belki basketbolculardan bile daha fazla alkış alan tek kişiyse Kemal Kılıçdaroğlu'ydu. Bütün salon alkıştan yıkılırken kamera yanında oturan Mehmet Ali Şahin'i gösterdiğinde başlayan yuhlamalardan sonra kameranın apar topar başka kişileri çekmesiyse görülmeye değerdi :) Maçı izlemeye gelmiş Şahan Gökbakar da kamera onu gösterdiğinde alkışlarıyla karşılık verdi. Gecenin en güzel anıysa maç sonunda bütün salonun 12 Dev Adam önderliğinde "Dağ Başını Duman almış" ı söylemesiydi. Öyle gaza gelmiştik ve öyle mutluyduk ki, salondan çıkarken bile şarkılarla türkülerle inlettik ankara arena'yı. Tabi Yunanistan seyircisine de hakkını teslim etmek lazım. Yaklaşık 150 kişi olmalarına rağmen salonun sustuğu kısa anlarda bile tezahürat yapıyorlardı. Maç sonunda da yenilmiş olmalarıma rağmen Yunanistan milli takımını alkışlayarak soyunma odasına yolladılar. Şimdi sırada Porto Riko maçı var. Bugün ve yarın benim de salonda yerini alacağım Çin maçını da kazanarak 12 Dev Adam'ı İstanbul'a 5te 5 yaparak göndeririz umarım. Yolları açık olsun, onlara güvenimiz sonsuz.

Read more...

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP